29 Mart 2012 Perşembe

KRİSTOF KOLOMB'UN KANLI TARİHİ.




Amerika'yı "keşfeden" ve kendisinden 5 yüzyıl sonra ortaya çıkacak olan Yeni Düzen'e bu şekilde bir anlamda "babalık" yapan Kristof Kolomb kimdi acaba? Niçin çok daha önceden bulunmuş olmasına rağmen, asırlar boyu bu kıtayı yeni "keşfetmiş" bir kişi olarak tanındı? Yola çıkarken amacı neydi? Hakkında sayısız kitap yazılan, filmler çevrilen ve bu "resmi" bilgilerin hemen hepsinde bir Hıristiyan misyoneri olarak tanıtılan Kolomb, aslında bir Yahudi... Yahudi yazar David M. Eichhorn, şöyle diyor: "Aslında ismi Colombus değildi. Genova'da doğmuş bir İtalyan da değildi. Asıl ismi Juan Colon olan ve Pantevedra yakınlarında doğmuş olan bir İspanyol Yahudisiydi."
Kolomb ne bir misyoner, ne de bir maceracıydı. Yeni Dünya'nın kaşifi, gerçekte bir Yahudi...Ünlü bir İspanyol 'Kolomb uzmanı' olan Consuelo Varela'ya göre: 'Kolomb Eski Ahit'i neredeyse ezbere bilirdi. Aynı sosyal sınıfa mensup bir Katolik için böyle bir şey sözkonusu olamazdı. Üstelik ünlü gemicinin en büyük düşü Kudüs Tapınağı'nı yeniden inşa etmekti. Oysa Katolik kilisesine göre, İsa Yahudileri lanetlemişti, Tapınak bir daha asla inşa edilemeyecekti.

Bugün Kristof Kolomb'un Yahudiliği artık tartışma götürmez bir olgudur. Kolomb'un Muharref Tevrat'ı ezbere bilecek kadar dindar bir Yahudi olmasının yanında, kendine hedef olarak da Süleyman Tapınağı'nın yeniden inşasını seçmiş olması ilginç değil mi?

Kabalacı Kolomb, Kudüs Tapınağı'nı İnşa Etme Yolunda...

Kolomb'un "kutsal ve Siyonist" amaçları çeşitli Yahudi kaynaklarında vurgulanıyor. David M. Eichhorn, şöyle diyor: "Kolomb, gerçekte Yeni Dünya için ayrılıyordu. Aslında bu Yeni Dünya'nın varlığını önceki Vikingli kaşiflerin araştırmalarından biliyordu. Esas gizli amacı, güçlü Yahudi dostları için bir yer bulmaktı."

Amerikan The New Republic dergisinin yazdığına göre, Yahudi tarihçi Simon Wiesenthal da Kolomb'un İspanya'dan sürülen Yahudilere yeni bir yurt bulmak için yola çıktığına inanır. Buna göre Kolomb'un amaçlarının başında Osmanlı (yani İslam) karşıtı bir cephe oluşturma ve Kudüs'teki Kutsal Süleyman Tapınağını inşa etmek için "finansman" bulma özlemi geliyordu.

Kolomb'un yolculuğunun amaçları:

1. Hıristiyan Kral Prester John'a ulaşarak Osmanlı'ya karşı ikinci bir cephe açmak.

2. Kutsal yerleri kurtararak, 'Süleyman Tapınağı'nı yeniden inşa etmek...

Kolomb'un 1481 yılında tuttuğu günlüğünde Flavius Josephus'dan bölümler var. Josephus'un notları arasında 'Ophir' ülkesinden bahsediliyor. (Altın ülke) Zengin altın yatakları olan bu ülkeden çıkaracağı altın ve elmas ile Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa ettirmeyi düşünüyordu.

Kolomb'un Kabalacı(mistik bir yahadi öğretisidir) oluşu, yolculuğuna bir de metafizik boyut katmaktadır kuşkusuz. Bunun bazı görünür işaretleri de vardır. "Yahudi Ansiklopedisi" Encyclopaedia Judaica, Kolomb'dan sözederken, onun yola çıkarken ilginç bir Yahudi ritüelini uyguladığını bildiriyor: Kolomb, bütün hazırlıklar tamam olmasına rağmen, yola çıkmak için tam bir gün görünür hiçbir neden olmamasına rağmen beklemişti. Judaica, Kolomb'un yola çıkmaktan uzak durduğu günün, Yahudi takvimine göre Av ayının dokuzu olduğuna dikkat çekiyor. Çünkü Av ayının dokuzu, Süleyman Tapınağı'nın yıkıldığı gündür ve bu gün Yahudiler oruç tutarak Tapınak'ın yıkılışının yasını tutarlar.

Anlaşılan Kabalacı Kolomb, kutsal yolculuğunun tarihini de, kutsal Yahudi geleneklerine göre belirlemiştir. Mesih Planı'nın anahtarı olan Süleyman Tapınağı ile ilgili geleneklere... Tapınak'ın yıkıldığı günü dini kurallara uygun olarak yas tutarak geçiren Kolomb, ertesi gün Yeni Dünya'ya doğru yola çıkmıştır; Tapınak'ın bir kez daha inşa edilmesi için düzenlenen Mesih Planı'nın ilk adımını atarak...

Mesih İçin Gerekli İlk Kehanet: 'Dünyanın Dört Bir Yanına Dağılmak'...

Yahudi inancına göre bu kehanetlerin başında ise, Yahudilerin tüm dünyaya yayılmış olmaları şartı geliyordu. Encyclopaedia Judaica, bu inancı şöyle bildiriyor: "Mesih'in tekrar gelişine dair olan kehanet, ancak Yahudilerin dünyanın dört bir yanına yayılmaları ile gerçekleşebilecekti."

Kendilerine başlıca hedef olarak Mesih'in gelişiyle ilgili kehanetleri gerçekleştirmeyi edinen Kabalacılar, kuşkusuz bu önemli kehanete karşı kayıtsız kalamazlardı. O dönemde Yahudiler "dünyanın dört bir yanına" dağılmış durumda değildiler. Hatta Avrupa'nın pek çok ülkesinde bile Yahudi yoktu. Doğu Avrupa'da Aşkenaz Yahudileri vardı. En yoğun Yahudi nüfusu ise Kabala diyarı İspanya'da yaşayan Sefarad Yahudileriydi. Eğer Mesih'in gelişi için gerekli olan kehanet yerine getirilecek, yani Yahudiler "dünyanın dört bir yanına" yayılacaksa, bu İspanya'dan olmalıydı.

Ama bu iş nasıl olacaktı?... İspanya'da yaşayan Yahudiler, doğal olarak, sırf Kabalacılar öyle istedi diye evlerini bırakıp "dünyanın dört bir yanına" gitmezlerdi ki. Hem Yahudiler idealist davranıp böyle bir göçü kabul etseler bile, Kabalacıların isteğiyle gerçekleşecek bir yayılma biraz dikkat çekici olmaz mıydı? Böyle bir yolculuğun ardındaki niyet ortaya çıkmaz mıydı? Hem sonra hangi ülkenin hükümdarı durup dururken kapısında bitiveren Yahudileri kabul ederdi? Yahudiler onlara "kehanet gereği dünyanın dört bir yanına yayılmamız gerekiyor, bizi kabul eder misiniz" mi diyeceklerdi?

İşte işin asıl ilginç yanı buydu. Çünkü Kolomb "Yahudiler için iyi bir yer" aramak üzere yola çıkarken, İspanyol Yahudileri de Mesih'in dönüşüyle ilgili kehanete uygun olarak İspanya'dan çıkıp "dünyaya yayılmak" üzereydiler: Sefaradlar, İspanya'dan sürülüyorlardı... Şalom, bu "dramatik" sürgünü şöyle anlatıyor

1452'de (Yahudi tarihi) 2 Ağustos'u, 3 Ağustos'a bağlayan gece aslında olup bitenler neydi? O gece 'Taşa be av' dı, yani Yahudilere İspanya'dan çıkmaları için tanınan sürenin son günüydü... O gece Kristof Kolomb bilinmeyene yolculuğunun saatini hesaplamıştı... Amiral gemisinde gizlenerek yola çıkan bu insanlar kimdi? Hangi umutların taşıyıcılarıydılar? İspanya'dan kovulduktan sonra hangi yeni barınakları düşlüyorlardı? Hangi 'Gan-Eden' (yeryüzü cenneti)di onları bekleyen?

Evet, Kolomb, Mesih'in gelmesinin bir şartı olan Süleyman Mabedi'nin inşası için denize açılırken, Mesih'in gelmesinin bir başka şartı da yanıbaşında gerçekleşiyor, Sefarad Yahudileri İspanya'dan sürgün edilerek "dünyanın dört bir yanına" dağılıyorlardı.

Gerçekten Kolomb mu Keşfetti?

İspanya'da bunlar olurken, Kolomb, emrine verilen üç gemiyle birlikte aylar sonra Batı Hint adalarına ulaşarak karaya çıktı. O günden sonra da dünyanın resmi tarihine, zoru başaran korkusuz denizci, Yeni Dünya'yı bulan büyük kaşif ve de dünyanın kaderini etkileyen unutulmaz isim olarak geçti. Peki acaba gerçekten Kolomb böylesine büyük bir iş başarmış mıydı? Diğer deyişle, Amerika'yı gerçekten o mu keşfetmişti? Elinde hiçbir bilgi, harita, vs. yokken dünyanın bilinmeyen denizlerine korkusuzca mı açılmıştı?... Hayır. Kolomb anlatıldığının aksine yola yalnızca cesaret ve önsezilerine dayanarak çıkmadı. Yeni Dünya'nın yolunu ona gösteren, fakat gizli tuttuğu önemli haritalar edinmişti.

(Kolomb) Floransalı Toscanelli'nin, batıdan Hint'e doğru bal gibi bir yol olduğunu iddia ettiği mektubundan söz edildiğini duymuştur. Daha kesin bilgiler istemek üzere ona mektup yazmıştır. O da ona ayrıntılar ve hatta bir harita verdiği bir cevap göndermiştir... Kolomb Toscanelli 'yle mektuplaştığını hiçbir zaman itiraf etmeyecektir. Oysa Toscanelli, Batı yolunun ondan daha önde gelen kaşifidir... Ne yol, ne de rüzgarlar konusunda tereddüt etmektedir, elinde Toscanelli'nin haritası vardır. Nereye ve nasıl gittiğini bilmektedir. Tuttuğu yol, günümüzde bile, mümkün olanların en mükemmellerinden biridir.

Zaten, Kolomb'dan çok daha önceleri çizilmiş olan haritalar, "Atlantik'in iyice batısındaki adalar"ın varlığını bildirmekteydi:

Venedikli Andrea Bianco 1436'da, ilk kez Madera'nın batısındaki adaların ve Stockfixa (Morina adası) adını verdiği (Terre-Neuve olabilir) gibi çok kuzeydeki bazı başkalarının da yeraldığı haritalar çizmiştir. 1444 tarihli olan ve Yale haritası denilen dünya haritasının üzerinde aynı ada Vinland adıyla yeralmaktadır. Bianco'nun Londra'da 1448 yılında yaptığı başka bir haritanın üzerinde, Brezilya'nın bulunduğu yerde büyük bir' gerçek ada' zikredilmektedir.

Kolomb'un Başlattığı 'Etnik Temizlik' Operasyonu...

Son dönemlerde Kolomb ile ilgili olarak çevrilen filmlerde, sık sık Kolomb'un gerçekte yerlilere çok insancıl yaklaştığı, vahşetin emrini dinlemeyen bazı adamlarınca gerçekleştirildiği izlenimi verilmektedir. Ancak, gerçekler bu pembe tablodan çok farklıdır.

Kolomb Amerika'yı keşfettiğinde 30 milyon kızılderili yaşıyordu. Şimdi 2 milyonluk kayıp bir ırk oldular. Kolomb, asırlar sonraki soydaşlarının "en iyi Filistinli ölü Filistinli'dir" şekline dönüştüreceği sözünü uygulamaya koymuş, "en iyi yerli ölü yerlidir" teorisini geliştirmişti. O da, yine asırlar sonraki soydaşlarının Filistinliler'e yapacağı gibi yerlileri insan olarak görmüyordu. Attali, "adanın huzurlu yerlilerinden bazıları onları karşılamaya gelmişlerdir. Colombus onları insan olarak kabul etmemektedir" diyor.

Katliam, Kristof Kolomb'la başladı. Kolomb keşfettiği yerlerde İspanyol kolonileri oluşturmaya hız verdi. Yerlileri köleleştirdi. Vergilendirilen yerlileri İspanya'ya altın ödemekle yükümlü kıldı. Hükümdarların izniyle yetki alanı içindeki ticari işlemlerden yüzde on pay alıyordu. Kolomb ayrıca köle ticaretini de ilk başlatan kişiydi.

Yeni Dünya'da İbrani Kolonileri

Kabalacı Kolomb'un, yola, Mesih Planı'na uygun olarak, "Yahudiler için iyi bir yer" bulma amacıyla çıktığını incelemiştik. Kolomb, amacına ulaştı ve gerçekten de Yahudiler için "iyi yerler" buldu. Avrupalı Yahudiler, Yeni Dünya'da oluşan sayısız koloniye akın ettiler. İşin önemli yanı, bu bölgelerin ekonomisini, hiç abartısız, neredeyse ele geçirmeleri ve Amerika kıtasının sömürülmesinde başı çekmeleriydi. Yahudi tarihçi M. Kayserling şöyle der: "Yahudilerin İspanya'daki tarihleri sona erdiği anda, Amerika'daki tarihleri başladı. Engizisyon, İber Yarımadasındaki İbraniler'in sonu olurken, batı yarıküredeki kıtada onların başlangıcı oldu."

Amerika'nın batılılar tarafından ilk sömürgeleştirilen bölgeleri güney kısımlarıydı. Altın ve sömürülecek hammadde bulma hırsıyla dolu Portekizliler ve İspanyollar tarafından başlatılan bu soygun stratejisi nedeniyle kıtanın bu bölümü Latin Amerika adını alacaktı. İşin ilginç tarafı, bu sömürgeci "Latin"lerin arasındaki Yahudilerin dev bir role sahip olmasıydı. Encyclopaedia Judaica şöyle yazıyor:

Amerikan toprağına ayak basan ilk Avrupalı, Kolomb ile birlikte yola çıkmış olan bir Yahudi dönmesiydi: Luis de Torres. Torres, Kolomb'la birlikte denize açılmadan bir gün önce vaftiz olup Hıristiyanlığı kabul etmişti. Portekiz ve İspanyol marranoları (Yahudi dönmeleri) yeni kıtanın potansiyelini hemen farkettiler. Bu yeni kıtaya yerleşenlerin başında da onlar geliyordu. Bazıları Meksika'yı fetheden Cortes ve onun askerleri olan 'conquistadores'lara eşlik etti...

... Yeni Dünya'ya yerleşen marranolar oldukça etkin bir konuma geldiler. Kıtanın Avrupa'yla olan ithalat-ihracat ilişkisini onlar kontrol ediyordu. Kendi aralarında gizli bir dini örgütlenme kurdular. Ayrıca Avrupa'daki dindaşlarıyla da yakın ilişki içindeydiler.

HZ. OSMAN (RH) DÖNEMİNDE MÜSLÜMANLAR AMERİKAYA GİTMİŞ VE DENİZCİLİK OKULLARI AÇMIŞLARDIR.

Yazar  Aksiyon Dergisi

Aksiyon dergisinin 588. sayısından aldığımız bir makale. Makaleye göre Araplar, kıta bulunmadan çok önce Amerika'ya ulaşmışlar ve denizcilik okulları açmışlar.  Makalenin inandırıcılık puanını size bırakarak ve hiç bir yorum katmadan, veriyoruz;
Dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi eski profesörü ve ABD Bilim Sanat Akademisi üyesi Barry Fell'in çalışmaları, Hazreti Ali ve Hazreti Osman döneminde Müslümanların Amerika'ya ulaştığını ve burada denizcilik okulları açtığını gösteriyor. ABD'deki
İslam izleri ile ilgili bir diğer çarpıcı bilgi, Boston'daki yol çalışmaları sırasında üzerinde "La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah" yazan dokuzuncu yüzyıla ait Semerkand dirhemlerinin bulunması.
Salih Yücel'i, ABD'deki kayıp İslam izlerini araştırmaya iten süreç, onun tam 14 yıl önce Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra Avustralya'nın Sidney kentindeki Redfern Camii’ne din görevlisi olarak atanmasıyla başlar. Sidney Üniversitesi'nde teoloji mastırı ve radyoda dinî programlar yapan, NSW eyaletinde Ayrımcılıkla Mücadele Derneği'nin yönetimine giren, Sidney'de bütün dinlerin temsilcilerinin bulunduğu Din İşleri Üst Komitesi'ne üye olan Yücel, bu şehirde dört yıl "cezaevi vaizi" olarak da görev yapar.

Boston Üniversitesi'nde "din ve ruh sağlığı" konusunda doktora yapmak üzere ABD'ye gelen Yücel, halen Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin iki hastanesinde vaizlik yapıyor ve bu hastanelerin din işleri planlama komitesinde. Ayrıca Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde ve cezaevinde vaizlik yapan, Boston Diyalog Vakfı'nın yönetiminde olan Yücel'in bir diğer özelliği ise Amerika kıtasındaki İslam izlerine ilişkin çalışmaları. 

Yücel'in sözünü ettiği bulguların en önemlisi, Harvard Üniversitesi eski hocası ve ABD Bilim Sanat Akademisi üyesi Prof. Barry Fell'in araştırmalarıyla ortaya çıkan sonuçlar. Bu araştırmanın belki de en çarpıcı sonucu Müslümanların Hz. Ali ve Hz. Osman döneminde ABD'ye ulaşmış ve burada denizcilik okulları açmış olması. ABD'deki İslam izleri ile ilgili bir diğer çarpıcı bilgi ise şu: Rahip Thaddeus Mason Harris, 1787'de Massachussets eyaletindeki Boston'da, Malden'dan Cambridge'e doğru giderken bugün 16 numaralı yol olarak adlandırılan bölgede yol yapımı için çalışan işçilerin kazı yaparken bazı paralar bulduklarını görür. İşçiler o metalleri kıymetsiz zannedip ondan da bir avuç almasını ister. O da aldığı paraları Harvard College (bugünkü Harvard Üniversitesi) kütüphanesine incelenmek üzere gönderir. Resim 6'daki bu paraların 9. ve 10. yüzyıllara ait Semerkand dirhemleri olduğu inceleme sonucu ortaya çıkar. Dirhemlerin üzerinde "La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah ve Bismillah" yazılıdır. İşte bu bulgular sebebiyle Salih Yücel, "Sahabi veya tabiinden (sahabelerden sonraki nesil) bazı kimselerin ABD'ye gelmesi söz konusu." diyor.

Prof. Fell, ABD'nin Nevada, Colorado, New Mexico ve Indiana eyaletlerinde 7. ve 8. yüzyıllarda açılmış Müslüman okulları olduğunu, arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bulgulara dayandırıyor. Batı Amerika'nın el değmemiş bölgelerinde kayalar üzerinde bulunan yazılar, çizimler ve tablolar, o zamanlar uygulanan ilk ve orta düzeydeki Müslüman eğitim sisteminin kalıntıları. Bu belgeler, kuzey Afrika Arapçasının eski kûfî Arap harfleriyle yazımından oluşmakta, okuma-yazma, aritmetik, din, tarih, coğrafya, matematik, astronomi ve denizcilik konularını kapsamakta. Nevada'daki kazılarda bulunan bir kaya üzerindeki "Allah'ın adıyla" yazısı (yandaki resim) ve "Muhammed Nabiyallah" yani "Muhammed (sav) Allah'ın elçisidir" yazılı taş (resim 1) 7. yüzyılda kullanılan bir çeşit kûfî yazısı.

Fell'in tespitlerine göre, Nevada'da 7. ve 8. yüzyıllarda Araplar yaşıyordu. Kaliforniya Üniversitesi'nden Prof. Heizer ve Prof. Baumhoff'un Nevada'da WA 25 sit alanında yaptığı kazılardan ortaya çıkan sonuç, burada İslam ve bilimin özellikle denizciliğin okutulduğu bir okulun varlığı. Nevada'daki kazılarda, bu okulla ilgili Naski Arapça ve kûfî usulüne göre kayalara ve taşlara yazılmış yazılar bulunmuş (resim 2). Bu resimde, "Beş elmas bir elife eşit" matematiksel formülü uygulanmış.

Salih Yücel, Amerika ve Afrika'da değişik dönemlerde yapılan arkeolojik kazılar neticesi bulunan ve Peygamberimiz’in adının yazılı olduğu yazılar arasındaki benzerliğe dikkat çekiyor. Resim 3'teki A şekli El Ain Lahag, Fas’ta, B şekli East Walker nehrinde bulunmuş. C şekli Nevada'da, D, E şekilleri Churchill Caunty'de, F sekli El Haji Minoun, Fas'ta, G şekli seramik üzerine çizilmiş olup El Suk, Tripoli, Libya'da, H sekli Cottonwood Canyon'da ve I şekli Libya-Fas sınırında bulunmuş. Bu yazılar 8. ve 9. yüzyıllara ait olup, Kuzey Amerika ve Kuzey Afrika arasındaki benzerlikleri açıkça gösteriyor. ABD'de bulunanlar, şu anda Kaliforniya Üniversitesi'nde muhafaza ediliyor.

Nitekim bu dönemde ABD'de yaşayan bu Müslümanların nesilleri, bugünkü Iroquois, Algonquin, Anasazi, Hohokam ve Olmec yerli kabileleri olarak tanınmakta. 12. yüzyılda, Apachi ve Navajo yerlilerinin oluşturduğu Athapcan kabilesi tarafından Nevada'da Arap Müslümanların yaşadığı bölge istila edilir ve Araplar ya kaçmak zorunda kalır veya güneye sürülür. Ancak okuma yazma bilmeyen bu yerliler Arapların kurduğu okulda gördüklerine hayret eder ve kendileri de (belki onlardan aldıkları esirler sayesinde) aynı dersleri taklit etmeğe çalışır. Şekilleri efsanevi bir canavara dönüştürürler. Bu asırlarca devam eder. 1951'de Nevada sınırındaki Benton kasabasına yakın Beyaz Dağlar'da (White Mountains) bulunan kûfî yazıyı içeren resim 4'te "Sheitan maha mayan" yani "Şeytan bütün yalanların kaynağıdır." yazısı var. Bu da 7. yüzyıla ait kûfî bir yazı türü. Üzerinde kûfî yazı ile "H-M-I-D" (Hamid) yazılı resim 5'deki kaya da 7. yüzyıla ait ve yine Nevada'da Ateş Vadisi'ndeki (Fire Valley) Atlatl kayaları üzerinde bulunmuş.
Salvador'un La Gruta de Carinto bölgesinde bir mağarada bulunan ve 13. yüzyıla ait olduğu tespit edilen kaya parçasının üzerinde de "Malakah Haji mi Malaya" (resim 7) yazılı. Bu kaya parçası da, Müslümanların Endonezya tarafından Güney Amerika'ya geldiğine işaret olarak gösteriliyor. Nitekim Amerika'ya ulaşan Kristof Kolomb'a, ikinci yolculuğu sırasında Espanola'daki (Haiti) yerliler, kendisinden önce adaya gelen siyah insanlardan bahsederler. İddialarına kanıt olarak da Kolomb'a Afrikalı Müslümanların bıraktığı mızrakları gösterirler. Bu mızrakların uçlarında yerlilerin guanin (altın alaşımı) ismini verdikleri sarı bir metal var. Dikkat çekici bir nokta da guanin kelimesinin Arapça ghina (zenginlik) kelimesiyle bağlantılı olması. Kolomb bir miktar guanini İspanya'ya geri getirmiş ve yüzde 56,25 altın, yüzde 18,75 gümüş, yüzde 25 bakırdan oluştuğunu kaydetmiş. Bu oranlar Afrika Gine'sinde metal işleme standardı olarak biliniyordu.

1498'de yeni dünyaya üçüncü yolculuğunda Kolomb, Trinidad'a gider. Daha sonra da Güney Amerika'da tayfası karaya çıkar ve oradaki yerlilerin simetrik örülmüş pamuklu ve renkli mendillerini görür. Kolomb daha sonra "almayzar" olarak bahsettiği bu mendillerin aslında Gine'deki başörtüleri ve bel kuşaklarına renk, stil ve kullanım olarak çok benzediğini fark eder. "Almayzar" kelimesi Arapça "örtü", "bağ", "önlük" veya "etek" anlamlarına geliyor; Moors diye tanınan ve 8. yüzyılda İspanya'yı fetheden Arap ve Berberi kökenli Kuzey Afrika halkının yerel giysisi olarak biliniyor. Kolomb yerli evli bayanların pamuklu çamaşırlar giydiğini görür ve namus kavramını nereden öğrendiklerine şaşırdığını yazar. İspanyol fatihi Hernan Kortes, yerli bayanların elbiselerini uzun peçeler ve Moors'unkine benzer motiflerle boyanmış dökümlü etekler olarak kayıtlarına geçirir. Ferdinand Culombos da yerlilerin pamuklu elbiseleriyle Moors kadınlarının Granada'da giydikleri desenli uzun şalların çok benzer olduğunu yazar. Ayrıca yerlilerin çocuklarını yatırdıkları beşiklerin Kuzey Afrika'daki beşiklere benzerliği de dikkat çekicidir.

Salih Yücel, bu bulgularla ilgili şunları söylüyor: "Kolomb, Küba'nın kuzeydoğu kıyısındaki Cibara civarında yelken açarken güzel bir dağın üzerinde bir cami gördüğünü 21 Ekim 1492 tarihinde kayıtlarına geçirmiş. Küba, Meksika, Teksas ve Nevada'da minarelerinde Kur’an ayetleri bulunan cami kalıntıları bulunmuş. Harvard'lı ünlü tarihçi ve dilbilimci Leo Weiner, 'Afrika ve Amerika'nın Keşfi' isimli kitabında Kolomb'un yeni dünyada mandinkaların varlığından haberdar olduğunu belirtir. Aynı kaynak Batı Afrika Müslümanlarının Orta Amerika’da, Güney Amerika’da, Kanada dâhil Kuzey Amerika'da ve Karayiplerde yaşadıklarını; Iroque ve Algonquin yerli kabileleriyle evlilik ve ticaret bağları kurduklarını Kolomb'un bildiğini kaydeder."

Kolomb ve öncü İspanyol, Portekizli kâşiflerin Atlantik'in karşı kıyısına düzenledikleri seferlerin çoğu Müslümanların hazırladığı coğrafya ve deniz seyir bilgileri sayesinde gerçekleşmiş. Örneğin Mesudi'nin (871-957) kitabı "Murucuz Zahab" Afrika ve Asya'dan bu tip bilgilerin Müslüman tüccarlar tarafından toplanması sonucu yazılmış. Aslında Kolomb'un kıtalararası ilk yolculuğunda iki kaptanı Müslüman'dı. Martin Alonso Pinzon PINTA, kardeşi Vicente Yanez Pinzon da NINA isimli gemilerinin yönetimindeydi. Pinzon ailesinin kökeni Sultan Abu Zayan Muhammed III (1362-66) tarafından Fas Marinid kraliyet ailesine dayanıyor. Kolomb'a katılmadan önce zengin gemi donanımcıları olan kardeşler, Kolomb'un keşif gezisini organize etmesine yardım edip bayrak gemisi Santa Maria'yı masraflarını da karşılayarak hazırlamışlar. Kolomb, Atlantik Okyanusu'ndaki bazı adalarda yerli halkın burnuna altın taktığını ve mektuplarını Arapça yazdıklarını kaydeder. 16. yüzyılda Amerika'ya giden misyonerler Virginia, Tenesse ve Visconcion'daki bakır yataklarının yerli halk tarafından değil, Ortadoğu'dan gelenler tarafından işletildiğini, Kızılderililerin Ortadoğu halkına karşı büyük muhabbetleri olduğunu görürler.

Salih Yücel bu konudaki çarpıcı anlatımlarını şöyle sürdürüyor: "Amerika'da 484, Kanada'da 81 tane olmak üzere 565 köy, kasaba, şehir, dağ, göl, nehir gibi yerlerin isimleri, İslami ve Arapça köklerden geliyor. Bu yerler orijinal olarak Kolomb'un Amerika'ya gelmesinden önce yerliler tarafından isimlendirilmiş. Hatta bu isimlerden bazıları İslami yer isimleri: Mecca (nüfusu 720) Indiana eyaletinde; Medina (nüfusu 2100) Idaho'da; Medina (nüfusu 8500) New York'ta; Medina (nüfusu 1100) ve Hazen (nüfusu 5000) Kuzey Dakota'da; Medina (nüfusu 17000) ve Medina (nüfusu 120000) Ohio'da; Medina (nüfusu 1100) Tennessee'de; Medina (nüfusu 26000) Texas'ta; Medina (nüfusu 1200) ve Arva (nüfusu 700) Ontario'da; Mahomet (nüfusu 3200) Illinois'te; Mona (nüfusu 1000) Utah'ta ilk göze çarpan örnekler. Amerika'nın yerli kabile isimleri de incelendiğinde pek çoğunun Arapça ve İslami köklerden geldiği anlaşılıyor. Bunlar Anasazi, Apache, Arawak, Arikana, Chavin, Cherokee, Cree, Hohokam, Hupa, Hopi, Makkah, Mahigan, Mohawk, Nazca, Zulu, Zuni gibi isimler."

Kuzey Amerika ve Kuzey Afrika'da yapılan arkeolojik kazılarda 9. yüzyıla ait binalar arasında da büyük bir benzerlik bulunmuş. Örneğin Fas'taki Atlas dağlarında Berberilere ait ev yapısı (resim 9) ile New Mexico'daki bina şekli (resim 8) birbirinin aynı. Yine Arizona'daki kazılarda bulunan Montezume Kalesi ile Colorado'nun Mesa Verde bölgesinde bulunan, Berberilerin bina yapıları arasında bir benzerlik mevcut. Smithonian Enstitüsü'nden Prof. Cyrus Thomas'ın yaptığı araştırmalara göre, New York, Ellenville mevkiindeki taş yığınlarından yapılmış küçük kulübe ile Güney Arabistan'daki Akabe bölgesindeki taş yığınlarında yapılmış kulübe birbirinin hemen hemen aynısı. Bu yapıların 8. yüzyıla ait olduğu tahmin ediliyor.

İspanya'daki son Müslüman kalesi Granada, 1492'de İspanyol engizisyon mahkemeleri kurulmadan hemen önce düşer. Hıristiyan olmayanlar engizisyon zulmünden kurtulmak için ya Katolik olmak ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Bu nedenle göç eden Müslümanların 1550'den önce İspanyol Amerikası'nda varlıklarından bahseden dokümanlar bulunuyor. Ancak İspanya Kralı 5. Charles'in 1539'da Müslümanların batıdaki yerleşimlere göçmelerini men eden fermanı yürürlüğe girer ve bu ferman 1543'te deniz aşırı İspanyol kolonilerin Müslümanlardan temizlenmesi şeklinde genişletilir. Salih Yücel'in bu konudaki görüşü şöyle: "Demek ki Müslümanların deniz aşırı adalarda veya bölgelerde varlığı biliniyordu ki, İspanya Kralı böyle bir ferman yayınladı. Yine pek çok İslami kaynakta da Endülüs döneminde İspanya ve Kuzey Afrika'da yaşayan Müslümanların okyanus ötesine seferler yaptığı biliniyor. Bu konuyu bir başka araştırmamda ele alacağım."

Salih Yücel'e göre arkeolojik kazılar, dilbilimcilerin bölgede dil ve yer isimleri üzerine yaptığı incelemeler, antikacıların 8. ve 9. yüzyıla, Abbasiler dönemine ait buldukları paralar, ev eşyaları ve diğer eşyalar, Müslümanların 7. yüzyılın ortalarından itibaren Amerika kıtasına geldiğini, yerleşim birimleri, camiler, okullar kurduğunu ve yerli halk Kızılderililer üzerinde büyük etki bıraktığını gösteriyor: "Prof. Fell'in araştırmalarından sahabi veya tabiinden (sahabelerden sonraki nesil) bazı kimselerin buraya gelmiş oldukları anlaşılıyor. Kolomb Amerika'ya ulaşıncaya kadar ve Amerika'da İslam'ın ve Müslümanların varlığını görür. Ancak Batılı araştırmacılar çok defa bunu görmezden geliyor." Bu araştırmadaki amacının Müslümanların Amerika kıtasında 7. yüzyılda başlayan varlığını genç araştırmacıların dikkatine sunmak olduğunu belirten Yücel, "Bu konuda pek çok doktora tezi hazırlanabilir. Bu çalışmalar, hem Amerika hem de dünya Müslümanlarından gizli kalmış birçok belgeyi gün ışığına çıkaracak, belki de bugün olmasa bile gelecekte Amerika kıtasının tarihinin yeniden yazılmasına bir zemin hazırlayacaktır." diyor.

BARRY FELL 1917 - 1994

İngiltere'de doğan ve Harvard Üniversitesi’nin deniz biyolojisi alanında saygı duyulan profesörlerinden olan Barry Fell, Amerika'daki Müslüman varlığını gösteren “Saga America” (Efsane Amerika) kitabını üniversiteden emekli olduktan bir yıl sonra, 1980'de yazdı.

RÜYASINDA EFENDİMİZ’İ GÖREN BİR AVUSTRALYALI


1991'de Türkiye'nin Sidney Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Müşavirliği'ne bir mektup gelir. O günkü Müşavir ve şu anda Ankara'da Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi olan Sadık Eraslan, mektubu okuması için Salih Yücel'e verir. Mektupta özetle şöyle deniyor: "Ben İslam güneşinin henüz ulaşmadığı Tasmanya'nın Hobart şehrinde dünyaya geldim. Beş yaşında iken babamı kaybettim. Tip olarak İngilizlerden çok Türklere benzediğim için kardeşlerim tarafından dışlanıyordum. Okulda din derslerinde bana teslis inancını anlatıyorlardı, ama kalbimde bir ses 'Allah birdir' diyordu. 49 yaşına kadar hep kilise cemaati olarak yaşadım. Hayatımda, İslam'ın günah saydığını sonradan öğrendiğim her türlü büyük günahtan uzak durdum. Bir gün arabada giderken radyoda tasavvuf müziği dinledim. İçinde ilahiler de vardı. Daha sonra bir gece rüyamda Hazreti Peygamber'i gördüm. Gri bir cübbesi vardı, başının sarıklı olduğunu hatırlıyorum. O kadar nurlu idi ki, yüzüne bakamadım. Ama onun bana, hatta kalbime baktığını hissettim. Sanki bütün enerjim gitmiş, içime yeni bir enerji dolmuştu. Bana, 'Kardeşim tekrar geleceğim' dedi ve bir perde arkasında kayboldu. Uyandığımda kalbimde bir ses, sen Müslümansın diyordu, ama hayatımda ne bir Müslüman görmüştüm ne de cami. Artık bu dalgınlık içinde günlerim geçiyordu. Bana geleceğim demişti, ben de onu hep bekliyordum. Nihayet bir gece rüyamda onu bir vadide gördüm. Vadinin yanında bir nehir kan dolusu akıyordu. Bu onun ümmetinin kanıdır dendi. Hazreti Peygamber Allah'a o kadar yalvarıyordu ki, gözlerinden çok büyük damlalar yere dökülüp etrafa saçılıyordu. Sonra yanına çağırdı, gittim arkasında iki rekât namaz kıldım. Derken o kan dolusu nehir berrak su şeklinde akmaya başladı ve etrafı çiçeklerle doldu. Sonra onunla geleceğe seyahat gibi bir şey yaptık. Daha sonra kendimi bir defa Sultanahmet'te gördüm. Mevlana, Yunus ve Emir Sultan'dan manevi dersler aldım. Uyanınca, sabah en yakın camiyi araştırıp oraya gittim ve Müslüman oldum. Bana bir Kur'an ve seccade hediye ettiler. Bu seccade rüyamda Peygamber’in arkasında namaz kıldığım seccade idi. Sonra bana hangi Müslüman ismi almak istersin diye sordular. Ben de Ahmet dedim. Onlar bir belge hazırladılar, baktım T harfi yerine D harfi yazmışlar. Onlara, hayır lütfen Ahmet yazın dedim. Böylece aynı zamanda Türk ismi almak istedim."

Salih Yücel, "Mektubu yazan şahıs, Avustralya'nın Brisbane şehrinde yaşıyordu. Bu şehir Sidney'e 1150 km. mesafedeydi. Ziyaretine gittim, üç-dört saat beraber kaldık. Sonradan beraber umreye gittiğimizde Arafat'a çıktık, rüyasında gördüğü vadinin Arafat olduğunu söyledi. Kendisi şu anda hasta. Çok çeşitli ve zor imtihanlardan geçti. Kendisine hep dua ediyorum." diyor.

Yücel'in bir diğer ilginç anısı Türkiye'ye gezmeye gelen bir Avustralyalı ile ilgili. Bu kişiye, "Türkiye'yi beğendin mi?" diye sorup "Evet" cevabı alınca, "Neyini beğendin?" demiş. Cevap ilginç: "Trende giderken tanımadığım birisi bana bir içecek verdi." Hapishane vaizliği görevi sırasında tanık olduğu olayları da anlatan Yücel, "1992'de bir hapishanede İrlanda kökenli bir mahkum rüyasında bir sahabe görerek Müslüman olmuştu." diyor.

AMERİKAN TELEVİZYONU NASIL ÖZÜR DİLEDİ?

Salih Yücel, Avustralya ve ABD'de yaşadıklarını çarpıcı bazı örneklerle anlatıyor. El Kaide'nin ABD'ye yönelik 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin üç büyük televizyon kanalından biri olan CBS'deki 60 Dakika isimli haber programında bir papaz, Üsame bin Ladin'e atfedilen sözlerle Peygamberimiz’e hakaret ediyor. Salih Yücel, programı arayarak tepkisini iletmek istiyor; ancak program yapımcıları ile görüşemiyor. O gece yarısı tanıdığı ne kadar Hıristiyan din adamı varsa hepsine bir mail geçip CBS'i protesto etmelerini istiyor. Sonuçta CBS'e çok miktarda protesto gidiyor. CBS yapımcıları ile görüşen bir rahibe, bu gibi fanatiklerin TV'ye çıkarılmasının dünya barışına hiçbir katkı sağlamayacağını belirtir. Birkaç gün içinde Kiliseler Konseyi toplanır ve televizyonda papazın görüşlerini kınayan bir bildiri yayınlanır. Sonra 60 Dakika programının direktörü Boston'a giderek Yücel ve arkadaşları ile görüşüp özür diler. Kahvaltıda bir araya geldikleri yapımcı, "Bundan sonra böyle bir olay olmayacak." sözünü verir.

KAYALARA KAZINMIŞ AYETLER

Batı Afrika halkları ve Güneybatı Amerika'nın belli Kızılderili halkları arasında kültürel paralellikler bulan Fell, bu bölgede yaşayan Pima halkının Arapça köklere sahip bir sözlüğe sahip olduğunu tesbit ve Kaliforniya gibi yerlerde kayalara oyulmuş İslami yazıların varlığını ile teyit etti. Fell, Kaliforniya'da Inyo kasabasında Arapça olarak kayalara yazılmış şöyle bir sözden bahsediyor: "Yasus ben Maria" (Jesus, Son of Mary-Meryem oğlu İsa). Böyle bir ibare ancak Kur'an surelerinde geçiyor. Bu yüzden Fell, bu taş yazıtın Amerika'nın yaklaşık 500 yıllık tarihini çok daha gerilere götürdüğünü söylüyor.
Aksiyon Dergisi  - 588. Sayı

 

AMERİKAYI KİM KEŞFETTİ ?


            Çin'de ortaya çıkan bir harita yeni dünyanın Christof Kolomb'dan onlarca yıl önce Çinli müslüman bir amiral tarafından bulunduğunu gösteriyor.

             Çin'in ba
şkenti Pekin'de sergilenen eski haritanın gerçek olduğu ispatlanırsa, Amerika kıtasının 500 yıllık tarihi yeniden yazılacak.

              Zira harita Amerika'nın Colomb'dan en az 74 yıl önce Çinli müslüman amiral Zheng He tarafından ke
şfedildiğini ortaya koyuyor.Çinli bir avukatın 2001 yılında Şangay'da bir antikacıdan 500 dolara satın aldığı haritada Afrika, Avrupa ve Amerika kıtaları net bir şekilde görülüyor. Sözkonusu haritanın, 1418 yılında çizilen bir haritanın 1763 yılında yapılan kopyası olduğu öne sürülüyor. 5 uzman, haritanın orjinalliği konusunda hemfikir. Ancak birçok tarihçi bu bilgiye kuşkuyla yaklaşıyor.

Amerika'nın tarihini de
ğiştirebilecek bu harita önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacağa benziyor.
KAYNAK: GençBilim